21 Mayıs 2009 Perşembe

HER SABAH HESABIMIZA 86.400 YTL YATIRAN BANKA

Her sabah hesabınıza 86.400 YTL yatıran bir banka düşünün.

Gün boyu dilediğiniz kadar bu paradan harcamakta serbestsiniz.

Harcamadığınız kısmı ise ertesi günkü hesabınıza devredilmeyip geri çekiliyor.

Ertesi gün ise yine aynı miktar yeni para alacaksınız.
Böyle bir durumla karşılaşsanız ne yapardınız?

Herhâlde bu paranın hepsini bir an önce harcamak için çareler arardınız.

İhtiyacınız olan her şeyi almaya başlardınız. En kârlı seçenek olarak da bu parayı kalıcı bir yatırıma dönüştürerek getirisinden uzun vadeli olarak yararlanmayı düşünürdünüz.


Farkında mıyız bilmiyorum ama hayatımızın her gününde böyle bir durumla karşı karşıyayız.

Her gün hesabımıza Zamanın Sahibi allah (c.c.) tarafından 86.400 saniye yatırılıyor.

Bu zamanı kullanmazsak onu ebediyen kaybetme riski söz konusu.

O hâlde, elimizdeki sermayeyi boşa harcamak yerine onunla uzun vadeli yatırımlar yapmak, karşılığını da ahirette fazlasıyla almak en akıllıca tercih olmalı....

19 Mayis'a dair güzel bir yazi...tavsiye ederim okuyun

Gemi nerede gemi?

19 Mayıs’ta Samsun’a çıktığı söylenen gemi nerede? Söküp satmışlar. Kim, niçin yaptı derseniz; belgeleri yok ortada. Peki gemiyi söktünüz, geminin seyir defteri nerede?
O da yok.
Geminin Samsun’dan önce Sinop’a uğradığı söyleniyor. Niye uğradı, kim indi, kim bindi gemiden?..
Sahi bu seyahat niçin bu kadar uzun sürdü? Yola çıkmak için niçin bu kadar beklendi, o da ayrı bir soru..
Yani Mustafa Kemal, pusulası olmayan küçük bir taka ile, Karadeniz’in dalgalı sularına, Vahdeddin’den ve İngilizlerden gizli bir şekilde çıkmadı! Mustafa Kemal gençlere bir bayram filan da armağan etmedi.. Zaten İdman Bayramı vardı, Osmanlı’dan gelen, o da kutlanıyordu, onu 19 Mayıs’la birleştirip yıllar sonra siyaset mühendisleri tarafından bugün bayram ilan edildi. Tıpkı 23 Nisan’ın Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak ilan edilmesi gibi..
İstanbul Limanı da Samsun Limanı da İngilizlerin denetimindeydi.. Kalkarken İngiliz yetkililer gemiye çıkıp gidenlerin evraklarını incelemişti.
Yani kaçma filan yok. Gizlice de değil.. İngilizler kimin nereye niçin gittiğini biliyor.. Giderken de biliyorlar, varırken de.. İsimler, gemideki araçlar belli. Bir otomobil, bir de tanker var.. Güzergah da belli.
Erzurum - Sıvas kongre bildirilerini biliyoruz, peki kongre zabıtlarını bilen-gören var mı? Kim ne dedi? Eleştiriler, talepler..
Bu kongreler nasıl toplandı.. Ülkenin başka yerlerinde kongreler toplanmamış mı idi?
Sıvas ve Erzurum’da kongre toplandı tamam da, mesela herkes Hatay Cumhuriyeti’ni bilir de, “Kars İslâm Cumhuriyeti”ni, “Batı Trakya Türk Cumhuriyeti”ni duydunuz mu!
Türkiye Cumhuriyeti bu oluşumların katılımı ile ortaya çıkan bir cumhuriyetti..
Kars İslâm Cumhuriyeti’nin anayasası, yasalar, meclisi, hükümeti her şeyi vardı. Bayrağı ise bugünkü Genç Parti’nin kullandığı bayraktı..
Okula yakın bir evde oturuyorum da, Nisan ayı ile başladılar, her gün şarkılı türkülü, oyunlar.. Eğitim filan yok, “Bayrama hazırlık” yapıyorlar. Yürüyüş talimleri..
Biz 500 metreden rahatsız oluyoruz o hoparlörden yayılan ve saatler süren müzikten, kesin kimse ders yapmıyordur, yapsa da anlaması mümkün değil zaten..
Siz çocuklarınızın 8 ay öğrenim gördüğünü sanıyorsanız, yanlıyorsunuz, 5 ay eğitim, 3 ay bayrama hazırlık..
Nisan, Mayıs ve Ekim bayram ayı. Aynı bildik şeyler tekrar tekrar anlatılıyor. Resmi tarih yalanı tekrarlanır, resmi ideoloji pompalanır.. Meydanlardaki Çağdaş yaşamcılar, bu yalanlara inananlardan oluşuyor..
Bayram yapmaktan çocuklar okumaya fırsat bulamıyor.. Öyle CHP’nin “Cumhuriyetin Şeref Kitabı”ndaki şiirdeki gibi; “Ey gökteki melekler, sizde göklerden inin / Yılda bir borcumuzdur Cumhuriyete tapmak” (15. yıl sayfa 53) “... Evet facianın tüyler ürperten tarafı budur. Padişah denilen hain, kendi tahtını ve kıymetsiz hayatını korumak için yurdunu, milletini düşmana feda etmek istiyordu. (...) Atatürk (...) padişah adını taşıyan vatan hainini kovdu” sonunda değil mi?
Vaad edilen neydi: “Ulu şefimizin gösterdiği yoldan yürüyelim. Onun yolu bizi yalancı ahiret cennetine değil, hayata kavuşturacaktır.” “Ufukta sonsuzluğu çizen kudretli bir el / Göklere yükseliyor ilah gibi bir heykel / Bu varlığın önünde bir dakika dize gel / Bu taş daha kutsidir o kabenin taşından.”
“Ey büyük ata! Ey tanrının oğlu!” diye başlayan daha bir sürü zırvanın yer aldığı bu metnin aslını görmek isterseniz, CHP’nin Cumhuriyetin 15. Yılı için bastırdığı, “Türk Gençliğinin duygu ve düşüncesi”ni ifade eden İstanbul’da Cumhuriyet Matbaasında basılan “Şeref Kitabı”na bir göz atmanız yeter.
Batı müzigi formundaki şarkılar eşliğinde Batı tarzı dans gösterileri ile 19 Mayıs’ın ne ilgisi var, onu da size bırakıyorum..
Sahi şu Sıvas ve Erzurum kongre zabıtlarını yayınlayacak kimse yok mu? Kim ne demiş, o kararlar nasıl alınmış bir öğrensek. Kongreye katılanlar nasıl seçilmiş?
O döneme ilişkin Çankaya, TBMM, Başbakanlıktaki gizli arşivler ne zaman açıklanacak? Kim niçin gizler bunları? İstiklal Mahkemesi zabıtları ne zaman açıklanacak, bari onu söyleyin.. Açıklanmıyorsa niçin? Kim mani oluyor ya da kim neden korkuyor.
Gerçek ortaya çıksın ve istismar son bulsun..
Sahi Bandırma vapuru gerçeğini kim analatacak bize? Yoksa gemi 19 Mayıs’tan önce mi vardı Samsun’a! Bari İngilizler açıklasalar kendi arşivlerindeki bilgileri..
Söylenti en tehlikeli gerçekten daha tahripkârdır..
Tarih övgü ya da sövgü kitabı değildir. Tarihten ders alınır. Tarih toplumun ortak hafızası ve tecrübeler birikimidir..
Allah hiçbir milleti, kendi tarihinin gerçekleri için başka milletlerin insafına, himmetine muhtaç bırakmasın.
(Amin.)
Selâm ve dua ile..




(Abdurrahman Dilipak, Vakit; Habervaktim.com)

Zeka diye buna denir..

Padişah, okunan bir şeyi bir dinleyişte ezberlermiş. Birinci vezir 2 defa okunanı, ikinci vezir de 3 defa okunanı ezberlermiş. Şair Abdülbaki efendi, yeni yazdığı bir şiiri, Padişaha takdim edince, Padişah, oku bakalım der. Şiir hoşuna gidince Padişah bir latîfe yapmak ister:
- Burada herkes bu şiiri bilir. Neresi yeni bunun? Yoksa sen, bilmez mi sanıyordun?

Şair şaşırır:
- Efendim nasıl olur, bu şiiri yeni yazdım ve ilk defa burada okudum. Bilmeniz nasıl mümkün olur?
- Bak şimdi ben okuyorum sen dikkatle dinle!

Padişah şiiri okur ve şairin çok fazla şaşırdığını görünce, iki defa dinlediği için ezberleyen birinci vezire dönüp der ki:
- Abdülbaki efendi iyice tatmin olması için, bir de şiiri sen oku bakalım!

Şairin şaşkınlığı iyice artar. Padişah ikinci vezire der ki:
- Bir de sen oku da, Abdülbaki efendi iyice kanaat getirsin artık.

O da yanlışsız okur. Şair ne diyeceğini şaşırmış vaziyette iken, Padişah durumu anlatır ve hediyelerle uğurlar.

MollaCami Forumu

Sevginin Fiyat Listesi

Küçük oğlumuz annesine geldi ve ona elindeki kağıdı uzattı. Annesi ellerini önlüğüne kuruladıktan sonra kağıdı okumaya başladı:

Çimleri biçtiğim için 5 Milyon
Bu hafta odamı temizlediğim için 1 Milyon
Alışverişe gittiğim için 500 Bin
Küçük kardeşime baktığım için 250 Bin
Çöpü döktüğüm için 1 Milyon
İyi bir karne getirdiğim için 5 Milyon
Bahçeyi temizlediğim için 2 Milyon
Toplam borç: 14 Milyon 750 Bin

Annesi umutla kendisini süzen oğlumuza baktı. Eline bir kalem aldı, kağıdın arka yüzünü çevirdi ve şunları yazdı:

Seni dokuz ay karnımda taşıdım Bedava
Hasta olduğunda başını bekledim, elimden geleni yaptım,HZ.ALLAH'a senin için dua ettim Bedava
Yıllar boyu değişik nedenlerle senin için gözyaşı döktüm Bedava
Senin için geceler boyu kaygı duyup, uykusuz kaldım Bedava
Oyuncaklarını topladım, yemeğini hazırladım, giysilerini yıkadım, ütüledim Bedava

Ve oğlum bunların hepsini topladığın zaman gerçek sevginin bedelinin olmadığını görürsün, bedavadır çünkü.

Oğlumuz annesinin yazdıkların okuyunca gözleri doldu. Annesine baktı ve “Anneciğim, seni seviyorum.” dedi.
Sonra annesinin elinden kalemi aldı ve kağıda büyük harflerle şunları yazdı:

“HEPSİ ÖDENMİŞTİR.”

20 Mayıs 2009 Çarşamba

Angut Kuşunun Sadakati

Herkesin haksız bir şekilde kullandığı bir ifadedir ‘Angut’. Biri laftan anlamayınca, boş boş bakınca ya da aptallık edince hemen ‘Angut musun?’ der günümüzün insanı. Angut’un aslında bir kuş olduğunu bilmeyen bir sürü insan var ülkemizde.


Özelliği nedir bilir misiniz? Angut kuşunun eşi öldüğü zaman yanına o anda başka bir yırtıcı hayvan veya bir insan gelse dahi gözlerini bir dakika bile eşinin ölüsünün üstünden ayırmadan o da ölene kadar onun başucunda bekler.


işte bu canlının yaptığı en büyük ‘Angut’luk budur. Ayrıca bu olay bütün Angut kuşları için geçerlidir, arada bir görülen bir şey değildir. Dişi olsun erkek olsun bütün Angut kuşlarının içgüdüsel özelliğidir bu.


Çok ürkek bir hayvan olmasına rağmen eşinin ölüsünün başında bekleyen Angut kuşuna elinizi uzatsanız dahi oradan kaçmaz.


Hani derler ya ‘Angut gibi bakmasana’ diye. Keşke herkes Angut gibi bakabilse değer verdiklerine. Bundan sonra bazılarına ‘Angut’ demeden önce bir kere daha düşünün. Bir “Angut” bile olamayan o kadar çok insan var ki artık günümüzde.


www.zehirliok.net

Makyajla gelen günahlar

Kadının dışarıda süslü ve koku sürünmüş halde bulunması, beraberinde bazı günahlara yol açar:

Birincisi, başkalarını kendisine baktırarak günaha sokma,

İkincisi, olduğundan başka görünerek insanları aldatma,

Üçüncüsü, Allah'ın verdiği sureti ve vücudu beğenmeme manasına gelen şekil değişikliklerine girme.

Evet, İslam, süslenip güzel görünmeye karşı değildir. Sadece insandaki bu duyguyu, günah işlemeye, duyguların bulanmasına ve insanlar arası kargaşaya sebebiyet vermeyecek şekilde sınırlandırmıştır. İslamiyet'in hoş görmediği nokta, keyfe kâfi olan meşru dairenin dışına çıkarak sadece kendisini değil başka insanları da günaha sevk edecek ve onların içerisinde bazı olumsuz fikirleri harekete geçirecek şekilde süslenmektir.

Asrı saadette bu konuda bazı tedbirler alınmış ve namaz gibi önemli bir ibadette dahi süslenme ve koku sürünme, bir engel olarak görülmüştür. Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır: Kendisine buhur (koku) değen kadın sakın bizimle yatsı namazına katılmasın.' (Müslim, Salat, 143; Ebu Davud, Tereccül, 7)

Bir kadının kokular sürünerek dışarıya çıkmasının ne manaya geleceğini şu ikaz edici beyanlarıyla Peygamber Efendimiz'den (sallallahu aleyhi ve sellem) öğreniyoruz: 'Her göz zina eder. Kadın koku sürünür, sonra da erkeklerin bulunduğu bir topluluğa uğrarsa o da zina işlemiş olur.' (Tirmizi, Edeb, 35; Ebu Davud, Tereccül, 7)

Bu konuda insan, 'Başkasının benim yüzümden günaha girmesi beni ilgilendirmez. Ben güzel görünmeyi seviyorum ve süsleniyorum. Herkesin günahı kendine' diyemez. Zira, bir günaha sebep olan, o günahı işlemiş gibi olur.

Bugün, yapılan masraflı süslemelere göre insanlara değer verilebilmektedir. İnsanlık adına çok acı olan bu durum, insanı insan yapan vasıfların bir tarafa bırakılmasına ve neticede değerlerin alt üst olmasına sebebiyet vermiştir. İnsanların şehevi duygularını tahrik etmek, haram olan usullerle insanların teveccühünü kazanmaya çalışmak, kendini güzel bir vasıfla ve fikirle değil de şekille ifade etmeye çalışmak, insanların bizi sağlıklı şekilde değerlendirmelerine mani olmak yani onları aldatmak vs. hepsi başlı başına birer günahtır ve işte makyaj bu tür günahları içinde barındırmaktadır. Bu arada, makyajda kullanılan boyaların, parfümlerin ne içerdiği de ayrı bir mesele. Maalesef, çoğunun hangi maddeden ve nasıl yapıldığını, içinde ne gibi katkılar barındırdığını bilmiyoruz. Fakat bilmediğimiz şeyleri kullanmakta da mahzur görmüyoruz!

Aslında Kur'an'ı rehber edinen ve O'nun emrine amade olan cennete talip kadınlar için şu ayet ne kadar güzel bir uyarıcı ve mürşiddir:'Mümin kadınlara da bakışlarını kısmalarını ve edep yerlerini açmaktan ve günahtan korumalarını söyle. Yine söyle ki mecburen görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini yakalarının üzerini kapatacak şekilde örtsünler. Zinet takılan yerlerini kocaları, babaları, kocalarının babaları, oğulları, üvey oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, mümin kadınlar, ellerinin altında bulunanlar (köleler), erkeklikten kesilip kadınlara ihtiyaç duymayan hizmetçileri veya henüz kadınların mahrem yerlerini anlamayan çocuklar dışında kimseye göstermesinler. Saklı zinetlerine dikkat çekmek için, ayaklarını da vurmasınlar! Ey müminler! Hepiniz toptan Allah'a tövbe ediniz ki felaha eresiniz! ' (Nur Suresi, 24/31)

Bu ayet-i kerime bir Müslüman bayanın Allah'ın kendisine vermiş olduğu ziynetleri ve ziynet takılan yerleri, hangi sınırlar içerisinde ve kimlere karşı muhafaza etmesi gerektiğini açık ve seçik olarak belirtmiştir.





Bir kadının kokular sürünerek dışarıya çıkmasının ne manaya geleceğini şu ikaz edici beyanlarıyla Peygamber Efendimiz'den (sallallahu aleyhi ve sellem) öğreniyoruz: 'Her göz zina eder. Kadın koku sürünür, sonra da erkeklerin bulunduğu bir topluluğa uğrarsa o da zina işlemiş olur.' (Tirmizi, Edeb, 35; Ebu Davud, Tereccül, 7)

Ne yazık ki bu hadisi söylüyor fakat bir türlü inandırıcı olamıyoruz. Bir boşvermişlik var.
Ben kokuları seviyorum diye bir cvp alıyoruz.

EEE bizde seviyoruz sevmeyen varmı ki? Her sevdiğimizi hoşumuza gideni yapamıyoruz malum.
İslami çerçeve de evinde sür sürüştür. Dışarıya çıkamazsın! Bu kadar basit.

Rabbim böyle dünyalık sevdiklerimizden feragat edebilecek kadar bizde ki İSLAM SEVGİSİni arttırsın. Amin...

Bu hadisi gördükten sonra varmı gerisi"

Konuşmanın mekruh olduğu yerler

Mescidde,

Cenaze arkasında,

Helada ve cima halinde,

Kur'an-ı Kerim okunurken,

Yatsı namazından sonra boş yere konuşmak

(Bunda ki mana o günün amel defterine ibadet ile başlandığı gibi ibadetle bitirmektir ki aradaki hatalar af olsun)

Bunun içinde sabah namazından önce konuşmak mekruhdur."

MollaCami

Aşk Hakkında

Askini gizleyip iffetini muhafaza ederek ölen sehittir.
(Kenzul umman h. No: 6999-7000; Hakim, Hatib)

Askini gizleyip iffetini muhafaza ederek sabredenin günahlarini Allahü teâlâ affedip Cennetine koyar.'
(Ibni Asakir)

islam dininde iffeti koruyarak sevgi neticesinde günahlardan kaçinmak ve günah islememeye sabretmek büyük bir kemal örnegidir.

Yine bir Hadiste söyle der

'Ümmetimin üstün olan kimseleri, ask belasina maruz kalinca iffetini muhafaza edenlerdir.'
(Deylemi)

Askini gizleyip iffetini muhafaza ederek ölen sehittir mealindeki Hadis, Hz. Aise ve Ibn Abbas’tan gelen rivayetlere dayanmaktadir.

Bu konudaki rivayetleri zayif gören alimlerin yaninda sahih kabul eden alimler de vardir (bk. El-Makasidu’l-hasene, 1/658).

Rivayetlerde “iffeti koruma” kaydi vardir. Bu da gösteriyor ki, askin en belirgin özelligi, nefsânî degil, kalbî olmasidir.

ne mutlu sevdiklerini ALLAH-cc rizasi icin sevenlere"

www.zehirliok.net

İstihare Namazı nasıl kılınır

İSTAHARE NAMAZI


İstihare 'hayırlı olanı istemek' anlamına gelir.

İnsanlar, kendileri için önemli olan bir karar verecekleri veya bir seçim yapacakları zaman, bazan belki eldeki verilerin yetersizliği sebebiyle veya çeşitli sebeplerle dünya ve ahiret baımından kendileri için hangi seçimin hayırlı olacağını kestiremezler ve bunu bilmek için çeşitli çarelere başvururlar. Mesela, Peygamber imiz'in nübüvetle görevlendirildiği sıralarda Araplar'dan bir kimse yolculuğa şıkmak istendiğinde, bu yolculuğun kendisi için hayırlı olup olmadığını anlamak için fal oklarına başvururdu. Peygamberimiz bu adeti kaldırarak onun yerine istihareyi getirmiş ve şöyle buyurmuştur:

Biriniz bir iş yapmaya niyetlenince:
farzın dışında iki rek'at namaz kılsın ve şöyle desin: Ey Allahım, ilmine güvenerek senden hakkımda hayırlısını istiyorum, gücüme güç katmanı istiyorum. Sınırsız lutfundan bana ihsan etmeni istiyorum, gücüme güç katmanı istiyorum. Ben bilmiyorum, ama sen bilyorsun, ben güç yetremem ama sen güç yetirirsin. Ey Allahım! Yapmayı düşündüğüm bu iş, benim dinim, dünyam ve geleceğim açısından hayırlı olacaksa, bu işi benim hakkımda takdir buyur, onu bana kolaylaştır, uğurlu ve bereketli eyle. yok eğer benim, dünyam ve geleceğim için kötü ise, onu benden, beni ondan uzaklaştır. Ve hayırlı olan her ne ise sen onu takdir et ve beni hoşnut ve mutlu eyle!'

Namazda, makbul olanı; ilk rekatta Fatiha ve Kafirun Suresi, ikinci rekatta ise Fatiha ve ihlas suresi okumaktır.

İki rek'at namaz kılıp bu duayı yaptıktan sonra, kalbe doğacak istek veya nefretle, yahut yapıcı veya engelleyici sebeblerle işin hayırlı olan tarafı gerçekleşmiş olduğuna kanaat beslenir ve buna rıza gösterilir.

Namazı kıldıktan sonra dünya kelamı etmemek, sağ tarafa ve kıbleye doğru yatmak, uymaya çalışırken kalpten 'Allah Allah' demek güzel olan şeylerdir. Bu namazı buradan okuyup, tatbik etmek isteyenlerden bir dileğimiz olacak, Yukarıdaki Peygamber efendimizin yukarıdaki duasını kendi sıkıntısına, problemine uyarlayıp kalbinden okuduktan sonra;

3 ihlas ve 1 Fatiha'yı da başta Peygamberimize, sevdiklerine ve Zamanın Sahibine hediye eylesin. Onların yüzü suyu hürmetine bu aciz kulunun anlayacağı şekilde her şeyi aşikar göstersin, perdeleri aralasın diye Allah'a dua etsin. Dua esnasında:
Allah ile konuşur gibi dua etsin,
Etrafını saran melekleri hissetsin,
Dua esnasın da gözlerini kapatsın,
Boynunu büksün,
Allah'ın aciz bir kulu olduğunu hisssetsin.

Birinci defada sonuç alınamazsa üç kere veya yedi defa tekrarlanabilinir.